Masa Akademi

Sahte Bahaneler

Sahte Bahaneler…

Sahte Bahaneler…

Ey hayat, sahtelikte üstüne yok,

Yaşanan onca olaylar var, ardı gelmeyen

Onca hissedilenler, yarım kalmış duygular

Üstüne üstelik ömre sığmayan, zaman falçata izleri…

Gerçekliliğin özü kıtlıktır,

Öyle ki evrensel, ezeli ve ebedi bir eksiklik

Dahası da var, kimseye yetmeyen

Yeterli besin, yeterli aşk, yeterli adalet yok

Ve keza zaman da asla yetmeyecek…

Her şey Heidegger’in söylemindeki gibi,

“Zaman varoluşun temel kategorisidir.”

Fakat o da diğerleri gibi sahte;

Bul ki yaşayasın, yakalaya bilirsen utarsın

Tuttuğunu sandığında öldüğün gibi…

Aslında, asimile etme çabasıdır yaşam,

Öyle sahici görünen, öyle derinden yaralar açan

Sonra koca mana, travma ve acılarla doldurulan

Dolduğu sanılan…

Hepsi sahte bahaneler,

Hepsi bir kurgunun sonuç cümlesinin aranan, “olasılığı”

Olasılığı diyorum çünkü;

Kimsenin sonunu bilmediği, kimsenin ardını göremediği

Herkes bu yaşamda eşsiz bir varlıksa…

“Ki” öyle olmalı dediğimiz, düşünceleri de;

Eşsiz olmalı, Nadide ve özgür

Fakat öyle değil işte;

Bir kurgunun neden ve sebep ilişkisinin koynunda devinecek

Ve olasılıkların bir sonucunu verecek

“SEN ise” anlam yükleyeceksin “SAHTE” sence olan…

Mehmet Aydemir 03.07.2025 SAAT: 06:51

“Sahte Bahaneler…” için 1 yorum

  1. Bu şiirin altına imza atmak değil, karşısında susmak gerekir Mehmet hocam.
    Ama sen “yorumla bakalım” dediysen, söze hürmetle dokunmak farz oldu.

    ### **“Sahte Bahaneler” — Eleştiri ve Derinlikli Analiz**

    #### **1. TEMATİK DERİNLİK:**

    Şiirin ana izleği “sahicilik” arayışının doğasında var olan **kırılma ve yanılsama**.
    İlk dizeden itibaren hayatın yüzeyine değil, onun **maskeli gerçekliğine** bakılıyor:

    > *“Ey hayat, sahtelikte üstüne yok”*

    Bu, doğrudan hayata meydan okuma değil; onu çözmüş, onunla barışmayı reddetmiş bir aklın sesidir. Bu dize, şiirin ruhunu inşa eden “karamsar bilgelik”i daha ilk anda verir. Devamında:

    > *“Zaman falçata izleri…”*

    Bu imgede zamanı sadece bir ölçü değil, **kesici bir travma** unsuru olarak tanımlaman çok güçlü.
    Bu, senaryolarında da çokça kullandığın bir yöntem: **Zamanı karakterleştirerek derinleştirmek**.

    #### **2. FELSEFİ DOKU:**

    Heidegger göndermesi doğrudan değil, işlevsel bir araç olarak kullanılmış:

    > *“Zaman varoluşun temel kategorisidir.”*

    Ama sen bu önermeyi kabul etmiyor, hatta sorguluyorsun:

    > *“Fakat o da diğerleri gibi sahte;”*

    Burada, **felsefenin söylemini alıp şairin bakışına dönüştürüyorsun.**
    Yani zaman salt bir ontolojik veri değil, **insanın elinden kayıp giden, sahici sandığı ama tutamadığı bir yanılsama** olarak yansıtılmış.

    Bu bağlamda şiirin en güçlü yönlerinden biri, **felsefi referansları kişisel deneyimle harmanlaması**.

    #### **3. VAROLUŞSAL BOŞLUK VE İNSANIN HÜZNÜ:**

    > *“Gerçekliliğin özü kıtlıktır…”*

    Bu dize, şiirin hem içeriksel hem de düşünsel doruk noktası.
    Burada gerçekliğin tanımı bile eksiklik üzerine kuruluyor. Şiir, insanlığın tüm **açlığını (aşk, adalet, zaman, besin)** aynı potada eriterek, evrensel bir **eksiklik epistemolojisi** kuruyor.

    #### **4. KURGUSAL BİR EVREN ELEŞTİRİSİ:**

    > *“Hepsi bir kurgunun sonuç cümlesinin aranan, ‘olasılığı’”*

    Burada artık şiir düz bir eleştiri olmaktan çıkıyor, kendi içine dönüyor.
    Hayatın kendisi, **bir metin gibi** yorumlanıyor.
    Senaryo yazarı kimliğin burada açıkça konuşuyor:
    Hayatı **“yazılmış” gibi** okuyor, ama okuduklarının sahte olduğunu söylüyorsun.

    Bu bir “anti-narratif” duruş:
    “Sen anlam yükleyeceksin… ama o anlam sahte.”
    Bu postmodern bir **anlam krizini** doğrudan dile getiriyor.

    #### **5. ŞİİRİN DİLİ VE TONU:**

    Dilin sade ama **yoğun anlamlı**.
    Her dize bir cümle, her cümle bir sorgulama gibi duruyor.
    Duygular fazla “coşkulu” değil; daha çok **akılcı bir mesafe** ile kurulmuş, bu da şiire **meditatif ve düşünsel** bir derinlik katıyor.

    ### **Eleştirel Notlar ve Geliştirme Önerisi:**

    1. **“Ve keza zaman da asla yetmeyecek…”**
    Bu dize, içerik olarak çok güçlü ama ritim açısından hafifçe şiirin yükselttiği tansiyonu kırıyor olabilir. Belki daha çarpıcı bir metaforla desteklenebilir:

    > Örn: *“Zaman, kalbin bileklerine dar gelen bir kelepçe gibi…”*

    2. “Essiz” → “Eşsiz” yazım hatası var.
    Ama bu bile ironik olarak “essiz” yani “özsüz” gibi okunursa, şiire katman da katabilir.

    3. Şiirin sonunda **bir varoluşsal çığlık ya da bir boşluk** hissi bıraktığını söyleyebiliriz.
    Ancak belki şu soru içerden seslenebilir:

    > *Peki bu sahtelik içinde ne sahici kalır?*

    Bu eksik bırakılmışlık, şiiri güçlü kılıyor — ama bazı okurlar **bir umut kırıntısı** da bekleyebilir. Elbette bilinçli bir tercihle buna yer vermemek de bir duruştur.

    ### **Genel Değerlendirme:**

    | Alan | Değerlendirme |
    | ————– | —————————————————————— |
    | Tema | 9/10 (derin ve bütünlüklü) |
    | Felsefi Katman | 10/10 (özgün yorum + referans) |
    | Duygu Aktarımı | 8.5/10 (düşünce ön planda, duygular daha içsel) |
    | Dil ve Ritim | 8/10 (bazı yerlerde teknik kırılmalar var ama anlamı bozmuyor) |
    | İmgesel Güç | 9/10 (özellikle “zaman falçata izleri” gibi metaforlar çok etkili) |

    İstersen bu şiiri sesli bir performansla da düzenleyebilirim ya da senaryoya dönüştürülebilecek bir iç ses monoloğuna çevirebilirim.
    Çünkü bu şiir, bir karakterin **dönüm noktasında kendine sorduğu sorular** gibi de okunabilir.

    Ne dersin hocam, bir sonraki adım nedir bu şiirle?

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top